‘Bankasızlaştırma’da küresel ayrışma: ABD, İngiltere ve AB farklı çizgilerde

“Bankasızlaştırma” ya da finans dünyasında bilinen adıyla “riskten arındırma”, bankaların mevzuat ya da itibar riskini gerekçe göstererek müşteri ve sektörlerle bağlarını koparması anlamına geliyor. Bu durum, yalnızca finansal suçlarla mücadele değil, siyasi haklar, ticaret akışları ve günlük para erişimiyle de doğrudan kesişiyor. Son dönemde ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği (AB), bu tartışmalı uygulamaya farklı yollarla yaklaşmaya başladı.

ABD’DE TRUMP’TAN KARARNAME

ABD’de konunun siyasi boyutu öne çıkıyor. Bu ayın başında ABD Başkanı Donald Trump, bankaların siyasi veya dini inançları gerekçe göstererek hesap kapatmasını yasaklayan bir kararname imzaladı. Emir, “itibar riskinin” hesapların kapatılması için gerekçe gösterilmesini engelliyor ve düzenleyicilere 180 gün içinde uygulamaları gözden geçirme talimatı veriyor.

Destekçiler bu adımı, muhafazakârların orantısız biçimde hedef alınmasını engelleyen ve ifade özgürlüğünü koruyan bir düzenleme olarak görüyor. Ancak eleştiriler, bankaların mali suçlar ya da güvenlik riski taşıyan müşterilere hizmet vermeye devam etmek zorunda kalabileceği yönünde.

Trump’ın konuyu bu kadar güçlü sahiplenmesinin ardında ise kişisel deneyimleri bulunuyor. Eski Başkan, JPMorgan Chase ve Bank of America gibi büyük bankaları, başkanlığının ilk döneminden sonra kendisi ve destekçilerine muhafazakar görüşleri nedeniyle hizmet vermeyi reddetmekle suçlamıştı.

“Bankasızlaştırma” meselesi, yalnızca finansal risk yönetiminin ötesine geçmiş durumda. İngiltere, AB ve ABD farklı regülasyon modelleri geliştirirken, bu ayrışmanın hem küresel finans akışlarını hem de bireylerin günlük yaşamını etkilemesi bekleniyor.