Türkiye-AB ilişkilerinde 20. yıl: Üyelik süreci nasıl tıkandı, iş birliği mümkün mü?

Türkiye-AB ilişkilerinde 20. yıl: Üyelik süreci nasıl tıkandı, iş birliği mümkün mü?
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne resmi üyelik sürecinin 20. yılına ulaşılmasıyla birlikte, Ankara ile Brüksel arasındaki uzun soluklu ilişkiler kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutuldu.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik başvurusunun üzerinden yirmi yıl geçmesi, iki taraf arasındaki ilişkilerin seyrini ve geleceğini derinlemesine irdeleme gerekliliğini ortaya koydu. Bu süre zarfında kaydedilen ilerlemeler, karşılaşılan engeller ve üyelik müzakerelerinin genel gidişatı, kamuoyu ve siyasi aktörler tarafından dikkatle takip edildi.

Geçmişte yüksek olan üyelik beklentilerinin zamanla nasıl azaldığı ve mevcut konjonktürde Türkiye ile AB'nin karşılıklı çıkarlar doğrultusunda işlevsel bir iş birliği modelini nasıl tesis edebileceği soruları, gündemin önemli maddeleri arasında yer alıyor. Bu haber, Türkiye-AB ilişkilerindeki kilit dönüm noktalarını analiz ederek, güncel durumu ve olası gelecek senaryolarını somut verilerle sunmayı amaçlıyor.

2005 yılında müzakerelerin resmî olarak başlaması, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da büyük bir umut dalgası yaratmıştı. O dönem Türkiye, ekonomik reformların yanı sıra demokratikleşme adımlarıyla da öne çıkıyor, AB ise genişleme politikasını sürdürme iradesini ortaya koyuyordu. Fakat aynı yıllarda bazı Avrupa ülkelerinden gelen karşı sesler, özellikle Fransa ve Almanya’da yükselen “Türkiye üyeliğe uygun değil” çıkışları, sürecin seyrini baştan gölgelemeye başladı.

Müzakereler ilerledikçe, bazı temel başlıkların askıya alınması süreci tıkadı. Kıbrıs meselesi çözülemedi, Gümrük Birliği güncellenemedi. Ayrıca Fransa’nın ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin tavrı nedeniyle pek çok fasıl kapatılamadı. Böylece teknik müzakerelerden çok siyasi blokajların konuşulduğu bir süreç başladı. Bu noktada AB’nin çifte standart uyguladığı yönündeki eleştiriler Türkiye’de daha sık dile getirilmeye başlandı.

HUKUK DEVLETİ TARTIŞMALARI

2010’lu yıllardan itibaren Türkiye’nin iç siyasetinde yaşanan gelişmeler, AB ile ilişkilerde derin bir kırılmaya yol açtı. Basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve demokratik standartlara dair tartışmalar, Brüksel’de Ankara’ya yönelik güveni azalttı. 2016’daki darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve genişleyen güvenlik politikaları da AB’de “Türkiye üyelik kriterlerinden uzaklaşıyor” yorumlarını güçlendirdi.

2015’ten itibaren Avrupa’yı derinden etkileyen göç krizi, Türkiye-AB ilişkilerini farklı bir zemine taşıdı. 2016’da imzalanan Mülteci Mutabakatı ile taraflar, üyelik müzakerelerinden çok karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı bir anlaşma üzerinden ilerlemeye başladı. Türkiye, milyonlarca mülteciye ev sahipliği yaparken, AB de mali destek sağladı. Ancak bu süreçte vize serbestisi ve üyelik perspektifi konusunda verilen sözlerin yerine getirilmemesi, Türk kamuoyunda hayal kırıklığını büyüttü.

Aradan geçen 20 yılın ardından, Türkiye ile AB arasında tam üyelik hedefi artık giderek daha uzak bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. Taraflar arasında bugün daha çok savunma, güvenlik, enerji ve ticaret alanlarında günlük iş birlikleri gündemde. Demokrasi, hukuk devleti ve temel haklar alanında reformların yeniden canlandırılması ise hem üyelik sürecinin yeniden işlerlik kazanması hem de ilişkilerde güvenin tazelenmesi için kritik önemde görülüyor.

Kaynak:T24

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.